1 Kasım 2007 Perşembe

Trabzon'a yağmur yağmaz!


Uçak Trabzon havaalanına 31 Mart akşamı geç bir vakitte ulaştı. İhsan Bilgin’le birlikte, “Mimarlık Kentleşmenin Neresinde?” başlığıyla gerçekleştirilecek Arkitera Platform buluşması için Trabzon yollarına düşmüştük. Otele gitmek için taksiye bindiğimizde dışarıda bütün şiddetiyle yağmur yağmaktaydı. Toplantı öncesinde kenti nasıl gezebileceğimizi, yağmurun ertesi gün sürüp sürmeyeceğini konuşurken, taksinin şoförü “Aslında Trabzon’a yağmur yağmaz!” diye söze girdi ve devam etti: “Ama Trabzon’a her gelen yağmurla karşılaştığı için Trabzon’u yağmurlu zanneder.” Evet, gerçekten Trabzon’a gelmiştik. Ertesi gün toplantıda panelistler arasında yer alan Trabzonlu mimar-yüklenici Sezgin Atasoy da konuşmasının önemli bir bölümünü, aslında Trabzon’da iyi mimarlık ürünlerinin de olduğunu anlatmaya ayıracaktı, tabii sözünü ettiği “iyi örnekler” arasında kendi binaları da vardı; kısacası kimse Trabzon’da herşeyin kötü gittiğini sanmamızı istemiyordu.

Trabzon’un merkezinde bir otele yerleştik. Sağolsunlar, toplantının sponsorluğunu yapan Kale Grubu hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış, tüm çağrılıları kentin en lüks otelinde ağırlamak istemişti. Ama sabah garip bir klostrofobi duygusuyla uyandığımda hemen odanın penceresini açtım ve otelin lobi mekânıyla yüz yüze geldim. Bizim odalar, üstü kapalı bir atrium olan ve lobi işlevi gören (postmodern bezemeli) orta mekâna bakıyordu. Trabzon’un çağdaş mimarlığıyla ilk tanışmaydı bu. Lobideki konuklarla pencerelerdeki pijamalı otel sakinlerinin selamlaşmasının ardından iki günlük Trabzon serüvenimiz de başlıyordu.

Toplantı öncesindeki kent turunda, Saliha Aydemir ve Ayhan Usta’nın aydınlatıcı açıklamaları eşliğinde bu kez Trabzon’la tanıştık. Kentin, tümüyle topografyanın belirleyici olduğu yalın bir yapısı var. Kıyı bandı, buna paralel uzanan topografik bir eşik ve bu belirleyici doğrultuya dik olarak peş peşe sıralanmış vadiler. Bir kent mimarlığı için son derece zengin bir veri oluşturan bir “yer”. Ama doğrusu ya, Trabzon’da bu veriyi değerlendirmiş bir kent mimarlığından söz etmeye olanak yok. Kent belirleyici ana doğrultuya paralel uzanan yolların çevresinde gelişmiş: Uzun Sokak, Kunduracılar Caddesi, Maraş Caddesi ve tabii sahil yolu. Bu yollara eklenen bir yeni yol var ki, neredeyse “şehir efsanesi”ne dönüşmüş: Tanjant Yolu. Uzun yıllar boyunca kentin ana tartışma konularından biri olan ve yakın bir tarihte inşa edilmiş Tanjant Yolu, başlangıçta –adının da gösterdiği gibi- kente teğet geçecek bir transit yol olarak tasarlanmış. Bu arada kent büyümüş, Tanjant Yolu bir “teğet” yol projesi iken “kiriş” yola dönüşmüş, yani kentin ortasından geçen bir yol olmuş ama yine de inşa edilmiş. Doğrusu yolun kentte hangi işlevi taşıyacağını anlamak güç; kentin topografyasıyla, mevcut yapısıyla kavgaya tutuşan, viyadüklerle Trabzon’u epey hırpalayan bir yol olmuş. Şimdi bu yollara bir yenisi eklenecekmiş: Duble sahil yolu. Hem de altyapı sorunları yüzünden, mevcut sahil yolunun genişletilmesiyle değil, yanına eklenerek, sahilin yeniden doldurulmasıyla yapılacak bir yol. Görünen o ki, zaten denizle ilişkisi bütünüyle kopmuş olan Trabzon artık bir deniz kenti olduğunu tümden unutacak ve bir “yollar efsanesi” olarak tarihe geçecek.

İlk günkü gezinin duraklarından biri olan, Bruno Taut’un 1938 tarihli Trabzon Lisesi, modernist mimarlığın yetkin bir örneği olarak işlevini sürdürüyor. Panel, yine Akademi hocalarından Nihat Güner’in modernist bir yapısı olan KTÜ Mimarlık Fakültesinde gerçekleşti. Bu iki eğitim yapısı, ilk gün Trabzon’da mimarlığa değebildiğimiz iki mekân oldu.

Trabzon gezisinin ikinci gününde Maçka yollarına düştük ve epey yıpratıcı bir tırmanışla karlar altındaki Sümela Manastırı’na ulaştık. Bu eşsiz deneyim geziyi doruğa çıkaracaktı ama Sümela’nın bir restorasyon kıyımına uğramış olduğunu görmek ağzımızın tadını kaçırmaya yetti. Ama gezi, dönüş saati öncesinde tam bir doruk noktasıyla sonlandı: Trabzon Ayasofyası. Yemyeşil bir platform üzerinde vakur bir yalnızlıkla bekleyen bu yapıya lütfen kimse dokunmasın. Hele bir yerlerden kaynak bulup bahçe düzenine filan da girişilmesin. Aman, lütfen.

Aykut KÖKSAL

Kaynak: http://www.arkitera.com

Hiç yorum yok: