1 Kasım 2007 Perşembe

Bir Trabzon Yazısı


Bu yazıya başlarken aklıma, eski TRT muhabirleri geldi. Olayları, anlatabilecekleri en ayrıntılı şekilde anlatırlar ve sonunda da, haberi bildirdikleri yeri ve isimlerini söyleyerek ekrandan kaybolurlardı. Hani bir zamanlar Reha Muhtar da Atina'dan bildirirdi ya... Daha sonrasında da Türkiye'nin hatta Dünya'nın en iyi habercisi olarak kendisini “enkırmen” (ne demekse?) ilan etti. Şimdilerde pek gözükmüyor. Ama “acı var mı acı?” lafını nerede duysanız sizin de aklınıza, bu hafifçe şişman ve enteresan sesli zat-ı muhterem geliverecek ve hafifçe de gülümseyeceksinizdir herhalde.

Neyse efendim, biz de bu haftaki yazımızı Karadeniz'in gözbebeği Trabzon'dan yazıyoruz. Şu anda bizim memlekete tam 17 saat uzaklıkta, iklimiyle, örf ve adetleriyle, konuşma şekilleri ve tarzlarıyla çok değişik ve bir o kadar da enteresan insanların yaşadığı bir diyarda bulunuyoruz.

Tabi Kütahya ile benzer özellikleri de yok değil buraların. Özellikle sorunlar noktasında çok benzeriz. Onlar da son teşvik kapsamında yoklar ve çok az bir farkla kaçırmışlar bu treni. Tüm ülkede olduğu gibi işsizlik de benzer sorunlarımızdan. Senelerdir yapımı devam edip, yapımındaki yolsuzluklarla ülke gündemini işgal eden “sahil yolu” problemleri de, bizim “yol” problemlerimizi getirdi aklıma. Ancak geçtiğimiz günlerde Trabzon'u ziyaret eden Başbakan'dan 2005'e kadar yollarına kavuşacakları müjdesini almışlar. Başbakan'ın yakında Kütahya'ya, Emet'teki Bor tesisinin açılışına geleceği söyleniyor ve benzerliklerin bu noktada alınacak olan bir “söz”le devam etmesini temenni ediyorum.

Karadeniz insanı çok hareketli ve heyecanlı. Çabuk kızıp, çabuk gülüyorlar. Neşelerine horon teperek tat katıyorlar. Şehirde en çok göreceğiniz renk de malum; bordo- mavi.

Trabzonsporluluk onlarda adeta bir sevda haline gelmiş. Bu hafta Trabzonspor Galatasaray'ı yendi ya, yer yerinden oynadı Trabzon Meydanı'nda. Atılan tezahüratlar, şampiyonluk naraları, arada bir gelen silah sesleri, yapılan konvoylar ve tepilen horonlar... Hani derler, “sevinç sel oldu aktı” işte aynen öyle bir manzara.Takıma sahiplenme, daha doğrusu sahip çıkma yarışı var adamlarda. Şimdi iki takımla temsil ediyorlar 1. ligde şehirlerini. Akçaabat Sebat ve Trabzon Spor. Bizim Kütahyaspor'u düşünüyorum da içime birden sıkıntı giriveriyor. Sağolsun milletvekili H. Fehmi Kinay sahip çıktı da kapanmadı kulüp. Ama herkesin hayalinden, dünyaca meşhur “Kütahya Porselen Spor” geçiyor. Neyse Ahmet Eren ağabeyimizin mevzularına bu kadar çok girmeyelim.

En büyük avantajları belki de bir limana sahip olmaları. O da kötü durumdaymış da, daha yeni özelleştirilmiş. Hani o meşhur “Albayrak”lar almışlar bu limanı. İnsanlar üretimden çok ticaret düşünüyorlar burada. Üretim yapılıverecek bir arazi bulmak da çok güç zaten. Karadeniz'in dalgaları neredeyse, fındık tarlalarının, çay bahçelerinin bulunduğu dik yamaçlara vuruyor. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen bir fuar açılışı için geldiği Trabzon'da dış ticaretin şaha kaldırılacağını söylüyor. Sovyet Rusya'nın parçalandığı ilk günlerde çok büyük paralar kazanmış buradaki tacirler. Şimdilerde onların şikayeti de Çinli'lerden. Bizim porselende ve daha birçok ürünümüzde olduğu gibi...

Sümela Manastırı, Uzun Göl ve Anzer Yaylası görülesi yerlerinin başında geliyor bu bölgenin. Karadeniz'in o koyu mavisiyle, dağlardaki, yaylalardaki yeşil tonların ahengi, o tombul fındıklarının,”her derde deva her öğünde eda” denilen hamsinin lezzeti ve güzelim çaylarının tadı da unutulmayacaklardan.

M. Fatih Bakırdemir

Kaynak: http://www.tellal.com.tr

Hiç yorum yok: